Popular Turkish Literature Books
31+ [Hand Picked] Popular Books On Turkish Literature
Discover the list of some best books written on Turkish Literature by popular award winning authors. These book on topic Turkish Literature highly popular among the readers worldwide.
Tarihî Kırıntılar by Barış Bıçakçı
Bir kaybın peşinde bir aile ve ailenin oğlu, Can... Can’ın peşinde şiir ve şiirin peşinde Can. Şiirle hayat arasındaki en kısa mesafe, nedir, nerededir? “An”dan şiir çıkaran emekle, şairanelik arasındaki mesafe? “Dış dünya” kıyıp geçirirken, poetikalar nasıl konuşur, bizimle ve birbirleriyle? Yoksa “bunlar”, beyhude mi? Barış Bıçakçı’dan şiir kadar yalın, hayat kadar karmaşık; ş Bir kaybın peşinde bir aile ve ailenin oğlu, Can... Can’ın peşinde şiir ve şiirin peşinde Can. Şiirle hayat arasındaki en kısa mesafe, nedir, nerededir? “An”dan şiir çıkaran emekle, şairanelik arasındaki mesafe? “Dış dünya” kıyıp geçirirken, poetikalar nasıl konuşur, bizimle ve birbirleriyle? Yoksa “bunlar”, beyhude mi? Barış Bıçakçı’dan şiir kadar yalın, hayat kadar karmaşık; şiir kadar karmaşık, hayat kadar yalın bir roman.
I WANT TO READ THISWithout a Country by Ayşe Kulin , Kenneth Dakan (Translation)
From the international bestselling author of Last Train to Istanbul comes a novel based on true events that explores the depths of pride, devotion, and persistence as four generations of a family struggle to forge their destinies. As Hitler’s reign of terror begins to loom large over Germany, Gerhard and Elsa Schliemann—like other German Jews—must flee with their children i From the international bestselling author of Last Train to Istanbul comes a novel based on true events that explores the depths of pride, devotion, and persistence as four generations of a family struggle to forge their destinies. As Hitler’s reign of terror begins to loom large over Germany, Gerhard and Elsa Schliemann—like other German Jews—must flee with their children in search of sanctuary. But life elsewhere in Europe offers few opportunities for medical professor Gerhard and his fellow scientists. Then they discover an unexpected haven in Turkey, where universities and hospitals welcome them as valuable assets. But despite embracing their adopted land, personal and political troubles persist. Military coups bring unrest and uncertainty to the country, intermarriage challenges the cultural identity of Gerhard and Elsa’s descendants, and anti-Semitism once again threatens their future in the place they call home. From World War II to the age of social media, one family’s generations find their way through love and loss, sacrifice and salvation, tragedy and triumph—with knowledge hard won and passion heartfelt.
I WANT TO READ THISHavva'nın Üç Kızı by Elif Shafak , Elif Şafak , Omca A. Korugan (Translator)
Peri, a wealthy Turkish housewife, is on her way to a dinner party at a seaside mansion in Istanbul when a beggar snatches her handbag. As she wrestles to get it back, a photograph falls to the ground—an old polaroid of three young women and their university professor. A relic from a past—and a love—Peri had tried desperately to forget. The photograph takes Peri back to Oxf Peri, a wealthy Turkish housewife, is on her way to a dinner party at a seaside mansion in Istanbul when a beggar snatches her handbag. As she wrestles to get it back, a photograph falls to the ground—an old polaroid of three young women and their university professor. A relic from a past—and a love—Peri had tried desperately to forget. The photograph takes Peri back to Oxford University, as an eighteen year old sent abroad for the first time. To her dazzling, rebellious Professor and his life-changing course on God. To her home with her two best friends, Shirin and Mona, and their arguments about Islam and femininity. And finally, to the scandal that tore them all apart.
I WANT TO READ THISKırmızı Saçlı Kadın by Orhan Pamuk
İlk aşk deneyimi bütün bir hayatı belirler mi? Yoksa kaderimizi çizen yalnızca tarihin ve efsanelerin gücü müdür? Orhan Pamuk, Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkan yeni romanı “Kırmızı Saçlı Kadın”da bizi otuz yıl önce İstanbul yakınlarındaki bir kasabada liseli bir gencin yaşadığı sarsıcı bir aşk hikâyesiyle, büyük bir insani suçun peşinden sürüklüyor.
I WANT TO READ THISSeher by Selahattin Demirtaş
Seher’deki hikâyeler, heveskâr işi değil insana ve yaşama duyulan derin sevginin ince bir mizahla harmanladığı has yazar işi metinler. Karşımızda, tutsaklık günlerinde vakit doldurmak için yazan biri değil, bugüne kadar ortaya çıkmamış, okura ulaşmamış bir edebiyatçı var. Demirtaş’ın hikâyelerini okuyunca, keşke halkına, ülkesine, dünyaya karşı duyduğu sorumluluk ağır basma Seher’deki hikâyeler, heveskâr işi değil insana ve yaşama duyulan derin sevginin ince bir mizahla harmanladığı has yazar işi metinler. Karşımızda, tutsaklık günlerinde vakit doldurmak için yazan biri değil, bugüne kadar ortaya çıkmamış, okura ulaşmamış bir edebiyatçı var. Demirtaş’ın hikâyelerini okuyunca, keşke halkına, ülkesine, dünyaya karşı duyduğu sorumluluk ağır basmasaydı da yazar olsaydı diye hayıflandım. Sonra, edebiyat-sanat damarımın bencilliğinden utandım: o zaman, edebiyat bir yazar kazanacak ama Türkiye Demirtaş kalibresinde bir siyasetçiden, geleceğin önemli bir liderinden, barış ve özgürlük umudundan yoksun kalacaktı. Oya Baydar Siyaset ve sanat disiplinleri birbirine benzemez. Siyaset; doğru zamanda siyasi açıdan doğru olanı söylemek ve gerçek düşünceleri saklamak ilkesine sahipken, sanatçı deyim yerindeyse yüreğini kazıyarak en gizli duygularını, en büyük kitleyle paylaşmaya koşullanmıştır. Bu açıdan Selahattin Demirtaş’ın değerli öykülerini özel bir yere koymamız gerekir diye düşünüyorum. Acılar karşısında duyarlı bir yüreğin çığlığını yansıtan bu öyküler, siyasetten çok daha derin bir insani damara dokunuyor. Kitabın özenli ve akıcı bir Türkçeyle yazılmış olması, hem estetik hem de toplumsal açıdan ayrıca övgüye değer. Bu ülkedeki herkesi birleştirecek olan ortak payda sanatın büyülü yaratıcılığında gizli. Çünkü sanat, vicdanın dilidir. Selahattin Demirtaş da bu dili konuşuyor. Zülfü Livaneli
I WANT TO READ THISGergedan: Büyük Küfür Kitabı by Mine Söğüt , Bahadır Baruter (Illustrator)
Mine Söğüt “Gergedan”la unutulmaz “Deli Kadın Hikâyeleri”nin izinden gidiyor. Yüksek gerilimli bir dille zihni kamçılayan öyküler kuruyor. Güncel olaylara yaşadığımız günlere getirdiği bakış açılarıyla okurunu derinden sarsıyor. Bir ateş yakıyor. Karanlık dağılıyor.
I WANT TO READ THISTarihî Kırıntılar by Barış Bıçakçı
Bir kaybın peşinde bir aile ve ailenin oğlu, Can... Can’ın peşinde şiir ve şiirin peşinde Can. Şiirle hayat arasındaki en kısa mesafe, nedir, nerededir? “An”dan şiir çıkaran emekle, şairanelik arasındaki mesafe? “Dış dünya” kıyıp geçirirken, poetikalar nasıl konuşur, bizimle ve birbirleriyle? Yoksa “bunlar”, beyhude mi? Barış Bıçakçı’dan şiir kadar yalın, hayat kadar karmaşık; ş Bir kaybın peşinde bir aile ve ailenin oğlu, Can... Can’ın peşinde şiir ve şiirin peşinde Can. Şiirle hayat arasındaki en kısa mesafe, nedir, nerededir? “An”dan şiir çıkaran emekle, şairanelik arasındaki mesafe? “Dış dünya” kıyıp geçirirken, poetikalar nasıl konuşur, bizimle ve birbirleriyle? Yoksa “bunlar”, beyhude mi? Barış Bıçakçı’dan şiir kadar yalın, hayat kadar karmaşık; şiir kadar karmaşık, hayat kadar yalın bir roman.
I WANT TO READ THISHuzursuzluk by O.Z. Livaneli , Zülfü Livaneli
Merhamet zulmün merhemi olamaz! İstanbul’un kargaşası içinde sıradan bir yaşam süren İbrahim, çocukluk arkadaşı Hüseyin’in ölüm haberi üzerine doğduğu kadim kent Mardin’e gider. Onun, önce sevdaya sonra ölüme yazılmış, Mardin’de başlayıp Amerika’da sona ermiş hayatını araştırmaya koyulur. Böylece âdeta bir girdabın içine çekilir, tutkuyla ve hırsla gizemli bir kadının peşin Merhamet zulmün merhemi olamaz! İstanbul’un kargaşası içinde sıradan bir yaşam süren İbrahim, çocukluk arkadaşı Hüseyin’in ölüm haberi üzerine doğduğu kadim kent Mardin’e gider. Onun, önce sevdaya sonra ölüme yazılmış, Mardin’de başlayıp Amerika’da sona ermiş hayatını araştırmaya koyulur. Böylece âdeta bir girdabın içine çekilir, tutkuyla ve hırsla gizemli bir kadının peşine düşer. Harese nedir, bilir misin? Develerin çölde çok sevdiği bir diken var. Deve dikeni yedikçe ağzı kanar. Tuzlu kanın tadı dikeninkiyle karışınca bu, devenin daha çok hoşuna gider. Kanadıkça yer, bir türlü kendi kanına doyamaz… Ortadoğu’nun âdeti budur, tarih boyunca birbirini öldürür ama aslında kendini öldürdüğünü anlamaz. Kendi kanının tadından sarhoş olur. Mardinli Hüseyin ile IŞİD zulmünü misliyle yaşamış Ezidi kızı Meleknaz’ın ve kelamın çocuklarının hikâyesi... Livaneli okuru, sevda ile acının iç içe geçtiği bir Ortadoğu gerçeğiyle buluşturuyor.
I WANT TO READ THISAnne Kafamda Bit Var by Tarık Akan
Tarık Akan, 12 Eylül 1980 askerî darbesinin hemen ardından, 1981 başlarında Almanya'da yaptığı bir konuşma yüzünden yurda dönüşünde tutuklandı. Tutuklanmanın nedeni, sağcı bir gazetenin manşete çıkardığı yanlı ve yalan haberdi. Böylece uzun bir yargılanma süreci başladı. Siyasi Şube, sorgulanmalar, itilip kakılmalar, aşağılanmalar, soğuk hücreler, bitli fareli koğuşlar, sa Tarık Akan, 12 Eylül 1980 askerî darbesinin hemen ardından, 1981 başlarında Almanya'da yaptığı bir konuşma yüzünden yurda dönüşünde tutuklandı. Tutuklanmanın nedeni, sağcı bir gazetenin manşete çıkardığı yanlı ve yalan haberdi. Böylece uzun bir yargılanma süreci başladı. Siyasi Şube, sorgulanmalar, itilip kakılmalar, aşağılanmalar, soğuk hücreler, bitli fareli koğuşlar, sağcılar, solcular, devrimciler, idamlıklar... Uzun zaman sonra aklanıp serbest kalan Tarık Akan, o günlerin baskılarını, acılarını hiç unutmadı ve yaşadıklarını kâğıda döktü. Anne Kafamda Bit Var, o zorlu günlerin bir tutanağı. Bu kitap, Türk sinemasının nitelikli filmlerinde unutulmaz oyunlar çıkaran Tarık Akan'ın pek bilinmeyen bir yönünü anlatıyor. Anne Kafamda Bit Var'da, 12 Eylül dönemindeki yargılanma sürecinin yanı sıra Atıf Yılmaz, Şerif Gören, Zeki Ökten gibi yönetmenler, Burhan Apaydın gibi hukukçular, pek çok tanınmış ad ve olayla ilgili anılar da yer alıyor; Yılmaz Güney cezaevindeyken gizli saklı çekilen Yol filminin serüveni de sayfalar arasında...
I WANT TO READ THISMuhtelif Evhamlar Kitabı by Ömür İklim Demir
"Ne diyeyim, huzur tuhaf şey arkadaş, ancak kaybedecek bir şeyin kalmadığında gelip seni buluyor." Ömür İklim Demir, kalbini yalnızlıkla terbiye eden insanları, birbirini ıskalayan hayatları, eskidikçe güzelleşen, güzelleştikçe insanı dibe çeken anıları koyuyor önümüze. İs bağlamış sokakları, naftalin kokan paltoları, dördüncü ayakta yatan kuponları, hizada bekleyen bıyıklı "Ne diyeyim, huzur tuhaf şey arkadaş, ancak kaybedecek bir şeyin kalmadığında gelip seni buluyor." Ömür İklim Demir, kalbini yalnızlıkla terbiye eden insanları, birbirini ıskalayan hayatları, eskidikçe güzelleşen, güzelleştikçe insanı dibe çeken anıları koyuyor önümüze. İs bağlamış sokakları, naftalin kokan paltoları, dördüncü ayakta yatan kuponları, hizada bekleyen bıyıklı tuzlukları, intihara meyilli tahta mandalları, hikâyesi hiç bitmeyen sokak bilgelerini, mesai mesai deliren beyaz yakalıları ve günlük yaşamın lime lime ettiği bütün evhamlı ruhları anlatıyor. Muhtelif Evhamlar Kitabı'nda, öykünün sunduğu imkânları ve incelikleri, alçakgönüllü ama yetkin bir dille birleştiriyor. Sakin sakin, tane tane sıralıyor kelimelerini ve "anlatsan şiir olacak" o anların tablosunu çiziyor.
I WANT TO READ THISA Strangeness in My Mind by Orhan Pamuk , Ekin Oklap (Translator)
A Strangeness In My Mind is a novel Orhan Pamuk has worked on for six years. It is the story of boza seller Mevlut, the woman to whom he wrote three years' worth of love letters, and their life in Istanbul. In the four decades between 1969 and 2012, Mevlut works a number of different jobs on the streets of Istanbul, from selling yoghurt and cooked rice, to guarding a car pa A Strangeness In My Mind is a novel Orhan Pamuk has worked on for six years. It is the story of boza seller Mevlut, the woman to whom he wrote three years' worth of love letters, and their life in Istanbul. In the four decades between 1969 and 2012, Mevlut works a number of different jobs on the streets of Istanbul, from selling yoghurt and cooked rice, to guarding a car park. He observes many different kinds of people thronging the streets, he watches most of the city get demolished and re-built, and he sees migrants from Anatolia making a fortune; at the same time, he witnesses all of the transformative moments, political clashes, and military coups that shape the country. He always wonders what it is that separates him from everyone else - the source of that strangeness in his mind. But he never stops selling boza during winter evenings and trying to understand who his beloved really is. What matters more in love: what we wish for, or what our fate has in store? Do our choices dictate whether we will be happy or not, or are these things determined by forces beyond our control? A Strangeness In My Mind tries to answer these questions while portraying the tensions between urban life and family life, and the fury and helplessness of women inside their homes.
I WANT TO READ THISCanım Aliye, Ruhum Filiz by Sabahattin Ali , Sevengül Sönmez (Editor)
Büyük sıkıntıların yaşandığı çalkantılı dönemlerde bile ailesinin sorumluluğunu taşıyan bir yazarın eş ve baba olarak portresini çizen bu mektuplar, Sabahattin Ali'yi yakından tanımamızı sağlıyor. "Bundan sonra hiç kimse sana benim kadar yakın olmayacak. Beraber Almanca öğreneceğiz, ben İngilizce öğrenmek istiyorum, beraber İngilizce dersi alacağız, ben kitaplar tercüme ed Büyük sıkıntıların yaşandığı çalkantılı dönemlerde bile ailesinin sorumluluğunu taşıyan bir yazarın eş ve baba olarak portresini çizen bu mektuplar, Sabahattin Ali'yi yakından tanımamızı sağlıyor. "Bundan sonra hiç kimse sana benim kadar yakın olmayacak. Beraber Almanca öğreneceğiz, ben İngilizce öğrenmek istiyorum, beraber İngilizce dersi alacağız, ben kitaplar tercüme edeceğim, bunları beraber okuyacağız, neşeli ve kederli olacağız, ne olursa olsun, bütün bunlar hep beraber, hep ikimizin iştirakiyle olacak ve başka hiç kimse karışmayacak." -Tarihsiz bir mektuptan "Sen nasılsın? Keyfin yolunda mı? Sevgilim, Filiz'im nasıl? Onun bir fotoğrafçıda, hiç olmazsa vesikalık bir resmini çıkartıp gönder. Kendinin de bir resmini yolla. İkinizi de fevkalade göreceğim geldi." -24.VIII.1944 tarihli mektuptan
I WANT TO READ THISSarsıntı by Barış İnce
Sustunuz… Uzunca bir süre sustunuz. Niye böylesiniz? Böylesiniz işte. Sevdiğini hiç bağıra çağıra söyleyememişler gibisiniz. Haksızlık görünce dili tutulmuşlar gibi… Suskun. Bedeni huzurda namaza durmuş, kafası başka yerde münafıklar gibisiniz. Verdiğiniz sözleri yutmuş, ettiğiniz yeminleri bozmuşsunuz. Duyulmasından korkmuşsunuz. Olduğunuzdan cesur davranıp zayıflığınızı Sustunuz… Uzunca bir süre sustunuz. Niye böylesiniz? Böylesiniz işte. Sevdiğini hiç bağıra çağıra söyleyememişler gibisiniz. Haksızlık görünce dili tutulmuşlar gibi… Suskun. Bedeni huzurda namaza durmuş, kafası başka yerde münafıklar gibisiniz. Verdiğiniz sözleri yutmuş, ettiğiniz yeminleri bozmuşsunuz. Duyulmasından korkmuşsunuz. Olduğunuzdan cesur davranıp zayıflığınızı saklamışsınız. Sesinizin çok çıktığı anlarda boyun eğmişsiniz sanki... Aciz. Keşke söylemeyi değil duymayı öğrenseydiniz... Barış İnce, büyük beğeni toplayan romanıÇelişki'den sonra okurlarını her anlamda “sarsacak” bir romanla karşımızda. “İsimsiz” bir adadaki esrarengiz cinayetler, ada halkını avucuna almış, mafyalaşmış bir dini grup, bir masa etrafında toplanıp hem kaybolan arkadaşlarının hatırasıyla hem de dostlukları ve aşklarıyla hesaplaşan üç arkadaş ve tüm gizemlere ışık tutacak sahipsiz bir günlük… Sarsıntı, yalnızca bugüne değil Türkiye'nin tüm zamanlarına, artık katran bağlamış acı gerçeklerine dair, ustaca yazılmış bir roman.
I WANT TO READ THISKan ve Gül: Bir Kara Dejavu by Alper Canıgüz
Ben bu anı daha önce de yaşamamıştım sanki…” Gül bahçesi maziye, kanlı bir yolculuk… Kan ve Gül, fantastik bir polisiye. Rengini kandan, kokusunu gülden alan bir roman. Ziyadesiyle hazin, epey hareketli, hayli komik. İkinci sınıf aşk romanları çevirmeni, orta sıklet avare Aziz, bir yangında küle dönüşmek üzereyken, zamanda yolculuk yaparak yirmi yıl öncesine döner; üstelik yi Ben bu anı daha önce de yaşamamıştım sanki…” Gül bahçesi maziye, kanlı bir yolculuk… Kan ve Gül, fantastik bir polisiye. Rengini kandan, kokusunu gülden alan bir roman. Ziyadesiyle hazin, epey hareketli, hayli komik. İkinci sınıf aşk romanları çevirmeni, orta sıklet avare Aziz, bir yangında küle dönüşmek üzereyken, zamanda yolculuk yaparak yirmi yıl öncesine döner; üstelik yirmi yaş gençleşmiş bir halde. Henüz işlenmemiş bir cinayeti çözmek üzere harekete… geçmesi pekala mümkündür. Karizmatik sosyopat Abdül’ün hayatını kurtarması… galiba iyi olacaktır. Mazi tesisatını tamir edebilirse, hayatı, istikbal musluklarından temiz ve tazyikli bir su gibi akacaktır. Biricik aşkı Nergis’ten hiç ayrılmayacak, kızı Zeynep’e hakkıyla babalık edecektir. Peki, bu amatör dedektif, kaderin hükmünü değiştirebilecek midir? Maktulü kurtardığına, katili bulduğuna memnun olacak mıdır? Geleceği görmek mi daha zordur yoksa geçmişi mi? Kara mizah ustası Alper Canıgüz, beşinci romanında, kurgu ve anlatımdaki yetkinliğini bir adım daha öteye taşıyor.
I WANT TO READ THISMisafir by Nermin Yıldırım
Nermin Yıldırım okura bu kez garip bir Ev’in; hemşirelerin “abla”, hastaların “misafir”, başhekimin “baba” diye adlandırıldığı, her geçen gün daha katı kurallarla yönetilen tuhaf ama bir yandan da çok tanıdık bir akıl hastanesinin kapılarını aralıyor. Biri Ev sahibi, diğeri misafir, biri genç, diğeri yaşlı, biri geçmişe, diğeri geleceğe bakan Esin ve Rikkat’ten hareketle, Nermin Yıldırım okura bu kez garip bir Ev’in; hemşirelerin “abla”, hastaların “misafir”, başhekimin “baba” diye adlandırıldığı, her geçen gün daha katı kurallarla yönetilen tuhaf ama bir yandan da çok tanıdık bir akıl hastanesinin kapılarını aralıyor. Biri Ev sahibi, diğeri misafir, biri genç, diğeri yaşlı, biri geçmişe, diğeri geleceğe bakan Esin ve Rikkat’ten hareketle, içeridekilerin ve dışarıdakilerin, tek tek çıldırmaktan vazgeçip topluca delirenlerin buruk, muzip ve her şeye rağmen ümit dolu hikâyesini anlatıyor. Yıldırım, Misafir’de yetkin ve zengin diliyle, yakın geleceğe dair ürkütücü, tuhaf ama bir o kadar da tanıdık bir dünya yaratıyor. Baskıcı bir düzende, bir akıl hastanesinde kurduğu bu dünya, dış dünyanın hem bir parçası hem de ta kendisi gibi görünüyor. Misafir, normalini yitirmiş, çokça incinmiş, bolca incitmiş bir dünyada, kırılmış hayallerin, ertelenmiş sevgilerin, hakkıyla yaşanamamış ömürlerin ortasında, kendine sığınacak yer arayanların romanı. Yıldırım, sızının ve şifanın hikâyesini, o derin anlatımıyla, incelikle, şefkatle dokuyor.
I WANT TO READ THISKürk Mantolu Madonna by Sabahattin Ali
Her gün, daima öğleden sonra oraya gidiyor, koridorlardaki resimlere bakıyormuş gibi ağır ağır, fakat büyük bir sabırsızlıkla asıl hedefine varmak isteyen adımlarımı zorla zapt ederek geziniyor, rastgele gözüme çarpmış gibi önünde durduğum "Kürk Mantolu Madonna"yı seyre dalıyor, ta kapılar kapanıncaya kadar orada bekliyordum. Kimi tutkular rehberimiz olur yaşam boyunca. Kol Her gün, daima öğleden sonra oraya gidiyor, koridorlardaki resimlere bakıyormuş gibi ağır ağır, fakat büyük bir sabırsızlıkla asıl hedefine varmak isteyen adımlarımı zorla zapt ederek geziniyor, rastgele gözüme çarpmış gibi önünde durduğum "Kürk Mantolu Madonna"yı seyre dalıyor, ta kapılar kapanıncaya kadar orada bekliyordum. Kimi tutkular rehberimiz olur yaşam boyunca. Kollarıyla bizi sarar. Sorgulamadan peşlerinden gideriz ve hiç pişman olmayacağımızı biliriz. Yapıtlarında insanların görünmeyen yüzlerini ortaya çıkaran Sabahattin Ali, bu kitabında güçlü bir tutkunun resmini çiziyor. Düzenin sildiği kişiliklere, yaşamın uçuculuğuna ve aşkın olanaksızlığına dair, yanıtlanması zor sorular soruyor.
I WANT TO READ THISSaatleri Ayarlama Enstitüsü by Ahmet Hamdi Tanpınar
Şiirlerinde sembolist bir dil kullanan Ahmet Hamdi Tanpınar romanlarında gerçekçi ve sosyal sorunlara eğilen bir tarzı tercih etmiştir. Saatleri Ayarlama Enstitüsü Türk insanının doğu ve batı arasında bocalamasını irdeleyen bir başucu romanıdır. Saatleri Ayarlama Enstitüsü, içeriğini ve konusunu romanın karakterlerinden Nuri Efendi (Saat Ustası), Mübarek (Ayaklı ve yaşlı bir Şiirlerinde sembolist bir dil kullanan Ahmet Hamdi Tanpınar romanlarında gerçekçi ve sosyal sorunlara eğilen bir tarzı tercih etmiştir. Saatleri Ayarlama Enstitüsü Türk insanının doğu ve batı arasında bocalamasını irdeleyen bir başucu romanıdır. Saatleri Ayarlama Enstitüsü, içeriğini ve konusunu romanın karakterlerinden Nuri Efendi (Saat Ustası), Mübarek (Ayaklı ve yaşlı bir İngiliz yapımı duvar saati), Halit Ayarcı ve saat-zaman-insan ilişkilerinden almaktadır. Anlatım, Ahmet Hamdi Tanpınar’ın kendine has simgeci anlatımıyla birleşip, zaman zaman gelişen olaylarla birlikte başkalaşmaktadır. İnsanların popülerliğe ve paraya verdiği önemin, insanların nasıl bir anda yüz değiştirebileceğinin altı çizilmektedir. İki uygarlık arasında bocalayan toplumumuzun yanlış tutumlarını, davranışlarını alaya alan eleştirel bir romandır. Yapıt çocukluğu II. Abdülhamit döneminde geçen, Meşrutiyet ve Cumhuriyet dönemlerinde de yaşayan Hayri İrdal'ın anıları şeklinde kurgulanmıştır. Roman dört bölümden oluşmaktadır: Büyük Ümitler, Küçük Hakikatler, Sabaha Doğru, Her Mevsimin Bir Sonu Vardır.
I WANT TO READ THISPuslu Kıtalar Atlası by İhsan Oktay Anar
Yeniçeriler kapıyı zorlarken Uzun İhsan Efendi hâlâ malûm konuyu düşünüyor, fakat işin içinden bir türlü çıkamıyordu… “Rendekâr doğru mu söylüyor? Düşünüyorum, öyleyse varım. Oldukça makûl. Fakat bundan tam tersi bir sonuç, varolmadığım, bir düş olduğum sonucu da çıkar: Düşünen bir adamı düşünüyorum. Düşündüğümü bildiğim için, ben varım. Düşündüğünü bildiğim için, düşlediği Yeniçeriler kapıyı zorlarken Uzun İhsan Efendi hâlâ malûm konuyu düşünüyor, fakat işin içinden bir türlü çıkamıyordu… “Rendekâr doğru mu söylüyor? Düşünüyorum, öyleyse varım. Oldukça makûl. Fakat bundan tam tersi bir sonuç, varolmadığım, bir düş olduğum sonucu da çıkar: Düşünen bir adamı düşünüyorum. Düşündüğümü bildiğim için, ben varım. Düşündüğünü bildiğim için, düşlediğim bu adamın da varolduğunu biliyorum. Böylece o da benim kadar gerçek oluyor. Bundan sonrası çok daha hüzünlü bir sonuca varıyor. Düşündüğünü düşündüğüm bu adamın beni düşlediğini düşlüyorum. Öylese gerçek olan biri beni düşlüyor. O gerçek, ben ise bir düş oluyorum.” Kapı kırıldığında Uzun İhsan Efendi kitabı kapadı. Az sonra başına geleceklere aldırmadan kafasından şunları geçirdi: “Dünya bir düştür. Evet, dünya... Ah! Evet, dünya bir masaldır.”
I WANT TO READ THISMy Name Is Red by Orhan Pamuk , Erdağ M. Göknar (Translator)
At once a fiendishly devious mystery, a beguiling love story, and a brilliant symposium on the power of art, My Name Is Red is a transporting tale set amid the splendor and religious intrigue of sixteenth-century Istanbul, from one of the most prominent contemporary Turkish writers. The Sultan has commissioned a cadre of the most acclaimed artists in the land to create a gr At once a fiendishly devious mystery, a beguiling love story, and a brilliant symposium on the power of art, My Name Is Red is a transporting tale set amid the splendor and religious intrigue of sixteenth-century Istanbul, from one of the most prominent contemporary Turkish writers. The Sultan has commissioned a cadre of the most acclaimed artists in the land to create a great book celebrating the glories of his realm. Their task: to illuminate the work in the European style. But because figurative art can be deemed an affront to Islam, this commission is a dangerous proposition indeed. The ruling elite therefore mustn’t know the full scope or nature of the project, and panic erupts when one of the chosen miniaturists disappears. The only clue to the mystery–or crime? –lies in the half-finished illuminations themselves. Part fantasy and part philosophical puzzle, My Name is Red is a kaleidoscopic journey to the intersection of art, religion, love, sex and power.
I WANT TO READ THISKuyucaklı Yusuf by Sabahattin Ali
"Bu manasız ve yabancı hayatta bir tek şeye hakikaten sarılmış, hakikaten inanır gibi olmuştu. Bu da karısı idi. Muazzez'in varlığı Yusuf için büyük, boşlukları dolduracak mahiyette bir şey değildi, fakat onun yokluğu müthişti. Onun bu kadar sebepsiz yere, bu kadar insafsızca Yusuf'un hayatından koparılması çıldırtacak kadar acı idi. Hayatında asıl aradığı şeyin Muazzez ol "Bu manasız ve yabancı hayatta bir tek şeye hakikaten sarılmış, hakikaten inanır gibi olmuştu. Bu da karısı idi. Muazzez'in varlığı Yusuf için büyük, boşlukları dolduracak mahiyette bir şey değildi, fakat onun yokluğu müthişti. Onun bu kadar sebepsiz yere, bu kadar insafsızca Yusuf'un hayatından koparılması çıldırtacak kadar acı idi. Hayatında asıl aradığı şeyin Muazzez olmadığını biliyordu, fakat Muazzez olmadan bunu aramaya muktedir olamayacağını sanıyordu." Kuyucaklı Yusuf, Türk edebiyatının belki de en romantik kahramanıdır. Hayatın ve insanların zalimliği karşısındaki naif duruşu ile bir yandan trajik bir sona ilerlerken, bir yandan da yasadığı lirik aşk hikayesinin kahramanı olarak edebiyat tarihinde yerini almıştır. Sabahattin Ali büyük romanı Kuyucaklı Yusuf'ta lirik ve romantik bir kahramanın yanı sıra, zalim ve ağulu bir taşra portresini bütün aktörleriyle gözümüzde canlandırır.
I WANT TO READ THISAylak Adam by Yusuf Atılgan
Her şeye "karşı" duran, "karşı" çıkan, "karşı" olan bir adam... Aylak Adam... Bir adı bile yok. "C." diyor Yusuf Atılgan kısaca. İnsan her şeye bunca "karşı"yken kendine de "karşı" olmadan nasıl sürdürebilir bir "karşı" yaşamı? C., sıradanlığa, tekdüzeliğe, alışılmışın kolaycılığına hiç mi hiç katlanamıyor. Hem farklıyı, hem doğru olanı arıyor. Çabasının boşuna olduğunun da Her şeye "karşı" duran, "karşı" çıkan, "karşı" olan bir adam... Aylak Adam... Bir adı bile yok. "C." diyor Yusuf Atılgan kısaca. İnsan her şeye bunca "karşı"yken kendine de "karşı" olmadan nasıl sürdürebilir bir "karşı" yaşamı? C., sıradanlığa, tekdüzeliğe, alışılmışın kolaycılığına hiç mi hiç katlanamıyor. Hem farklıyı, hem doğru olanı arıyor. Çabasının boşuna olduğunun da farkında üstelik. Zor bir karakter, zor bir yaşam, yalın bir roman.
I WANT TO READ THISÇalıkuşu by Reşat Nuri Güntekin
I WANT TO READ THISSnow by Orhan Pamuk , Maureen Freely (Translator)
A spellbinding tale of disparate yearnings – for love, art, power, and God – set in a remote Turkish town, where stirrings of political Islamism threaten to unravel the secular order; by the winner of the 2006 Nobel Prize for Literature. From the acclaimed author of My Name Is Red comes a spellbinding tale of disparate yearnings–for love, art, power, and God–set in a remote A spellbinding tale of disparate yearnings – for love, art, power, and God – set in a remote Turkish town, where stirrings of political Islamism threaten to unravel the secular order; by the winner of the 2006 Nobel Prize for Literature. From the acclaimed author of My Name Is Red comes a spellbinding tale of disparate yearnings–for love, art, power, and God–set in a remote Turkish town, where stirrings of political Islamism threaten to unravel the secular order. Following years of lonely political exile in Western Europe, Ka, a middle-aged poet, returns to Istanbul to attend his mother's funeral. Only partly recognizing this place of his cultured, middle-class youth, he is even more disoriented by news of strange events in the wider country: a wave of suicides among girls forbidden to wear their head scarves at school. An apparent thaw of his writer's curiosity–a frozen sea these many years–leads him to Kars, a far-off town near the Russian border and the epicenter of the suicides. No sooner has he arrived, however, than we discover that Ka's motivations are not purely journalistic; for in Kars, once a province of Ottoman and then Russian glory, now a cultural gray-zone of poverty and paralysis, there is also Ipek, a radiant friend of Ka's youth, lately divorced, whom he has never forgotten. As a snowstorm, the fiercest in memory, descends on the town and seals it off from the modern, westernized world that has always been Ka's frame of reference, he finds himself drawn in unexpected directions: not only headlong toward the unknowable Ipek and the desperate hope for love–or at least a wife–that she embodies, but also into the maelstrom of a military coup staged to restrain the local Islamist radicals, and even toward God, whose existence Ka has never before allowed himself to contemplate. In this surreal confluence of emotion and spectacle, Ka begins to tap his dormant creative powers, producing poem after poem in untimely, irresistible bursts of inspiration. But not until the snows have melted and the political violence has run its bloody course will Ka discover the fate of his bid to seize a last chance for happiness. Blending profound sympathy and mischievous wit, Snow illuminates the contradictions gripping the individual and collective heart in many parts of the Muslim world. But even more, by its narrative brilliance and comprehension of the needs and duties
I WANT TO READ THISThe Forty Rules of Love by Elif Shafak
In this lyrical, exuberant follow-up to her 2007 novel, The Bastard of Istanbul, acclaimed Turkish author Elif Shafak unfolds two tantalizing parallel narratives—one contemporary and the other set in the thirteenth century, when Rumi encountered his spiritual mentor, the whirling dervish known as Shams of Tabriz—that together incarnate the poet's timeless message of love. In this lyrical, exuberant follow-up to her 2007 novel, The Bastard of Istanbul, acclaimed Turkish author Elif Shafak unfolds two tantalizing parallel narratives—one contemporary and the other set in the thirteenth century, when Rumi encountered his spiritual mentor, the whirling dervish known as Shams of Tabriz—that together incarnate the poet's timeless message of love. Ella Rubenstein is forty years old and unhappily married when she takes a job as a reader for a literary agent. Her first assignment is to read and report on Sweet Blasphemy, a novel written by a man named Aziz Zahara. Ella is mesmerized by his tale of Shams's search for Rumi and the dervish's role in transforming the successful but unhappy cleric into a committed mystic, passionate poet, and advocate of love. She is also taken with Shams's lessons, or rules, that offer insight into an ancient philosophy based on the unity of all people and religions, and the presence of love in each and every one of us. As she reads on, she realizes that Rumi's story mirrors her own and that Zahara—like Shams—has come to set her free.
I WANT TO READ THISTutunamayanlar by Oğuz Atay
Türk edebiyatının en önemli eserlerinden biri olan Tutunamayanlar’ı Berna Moran, “hem söyledikleri hem de söyleyiş biçimiyle bir başkaldırı” olarak niteler. Moran’a göre “Oğuz Atay’ın mizah gücü, duyarlılığı ve kullandığı teknik incelikler, Tutunamayanlar’ı büyük bir yeteneğin ürünü yapmış, yapıttaki bu yetkinlik Türk romanını çağdaş roman anlayışıyla aynı hizaya getirmiş Türk edebiyatının en önemli eserlerinden biri olan Tutunamayanlar’ı Berna Moran, “hem söyledikleri hem de söyleyiş biçimiyle bir başkaldırı” olarak niteler. Moran’a göre “Oğuz Atay’ın mizah gücü, duyarlılığı ve kullandığı teknik incelikler, Tutunamayanlar’ı büyük bir yeteneğin ürünü yapmış, yapıttaki bu yetkinlik Türk romanını çağdaş roman anlayışıyla aynı hizaya getirmiş ve ona çok şey kazandırmıştır.” Küçük burjuva dünyasını zekice alaya alan Atay “saldırısını, tutunanların anlamayacağı, red edeceği türden bir romanla yapar.” Tutunamayanlar, 1970 TRT Roman Ödülü’nü kazanmıştı.
I WANT TO READ THISDokuzuncu Hariciye Koğuşu by Peyami Safa
Peyami Safa’nın şaheserlerinden Dokuzuncu Hariciye Koğuşu, Türk edebiyatında “insan ruhunun derinliklerinde ve labirentlerinde dolaşan ilk roman” olması ve hasta bir insanı ve onun psikolojisini ele alması bakımından önemli bir yere sahiptir. Birçok araştırmacı ve yazar tarafından Türk edebiyatında bir ilk kabul edilen Dokuzuncu Hariciye Koğuşu, Tanpınar dediği gibi, “acın Peyami Safa’nın şaheserlerinden Dokuzuncu Hariciye Koğuşu, Türk edebiyatında “insan ruhunun derinliklerinde ve labirentlerinde dolaşan ilk roman” olması ve hasta bir insanı ve onun psikolojisini ele alması bakımından önemli bir yere sahiptir. Birçok araştırmacı ve yazar tarafından Türk edebiyatında bir ilk kabul edilen Dokuzuncu Hariciye Koğuşu, Tanpınar dediği gibi, “acının ve ıstırabın yegâne kitabı” olarak hem kemiyet hem de keyfiyet bakımından başka hiçbir eser olmasa da Türk romanının var olduğuna delil gösterilebilecek kudrette bir eserdir. Romanın genç kahramanı, ayağındaki rahatsızlıktan kurtulabilmek için sayısız doktora görünür ve en nihayetinde havadar bir ortamda, stresten uzak bir istirahat dönemi geçirmesi gerektiğine ikna edilir. Ancak, gerek akrabaları olan bir Paşa’nın Erenköyü’ndeki köşkünde misafir kaldığı dönemde, gerekse kendi evi ve hastaneye gidiş gelişlerinde şuurunu adeta bir facia atmosferinde yoğurur. Peyami Safa’nın çocukluk ve gençlik dönemlerinden fazlasıyla izler taşıyan roman, hem umudu ve umutsuzluğu, hem de sevinci ve felaketi aynı sayfalara sığdırabilmiş olması bakımından insanın eşsiz bir tarifini sunuyor.
I WANT TO READ THISİçimizdeki Şeytan by Sabahattin Ali
"İsteyip istemediğimi doğru dürüst bilmediğim, fakat neticesi aleyhime çıkarsa istemediğimi iddia ettiğim bu nevi söz ve fiillerimin daimi bir mesulünü bulmuştum: Buna içimdeki şeytan diyordum, müdafaasını üzerime almaktan korktuğum bütün hareketlerimi ona yüklüyor ve kendi suratıma tüküreceğim yerde, haksızlığa, tesadüfün cilvesine uğramış bir mazlum gibi nefsimi şefkat v "İsteyip istemediğimi doğru dürüst bilmediğim, fakat neticesi aleyhime çıkarsa istemediğimi iddia ettiğim bu nevi söz ve fiillerimin daimi bir mesulünü bulmuştum: Buna içimdeki şeytan diyordum, müdafaasını üzerime almaktan korktuğum bütün hareketlerimi ona yüklüyor ve kendi suratıma tüküreceğim yerde, haksızlığa, tesadüfün cilvesine uğramış bir mazlum gibi nefsimi şefkat ve ihtimama layık görüyordum. Halbuki ne şeytanı azizim, ne şeytanı? Bu bizim gururumuzun, salaklığımızın uydurması... İçimizdeki şeytan pek de kurnazca olmayan bir kaçamak yolu... İçimizde şeytan yok... İçimizde aciz var... Tembellik var... İradesizlik, bilgisizlik ve bunların hepsinden daha korkunç bir şey: hakikatleri görmekten kaçmak itiyadı var..." Bu romanında, toplumsal gündemin kişilikler üzerindeki baskısını ve güçsüz insanın "kapana kısılmışlığını" gösteriyor Sabahattin Ali. Aydın geçinenlerin karanlığına, "insanın içindeki şeytan"a keskin bir bakış.
I WANT TO READ THISAnayurt Oteli by Yusuf Atılgan
"Ne ölü, ne sağ" bir yaşamın kahramanı Zebercet. Gözünü ilk açtığı ve yaşadığı Anayurt Oteli'yle aynı kaderi paylaşıyor: Birbirine benzeyen geçici ilişkilerle geçen günler, yalnız ve tek başına sürüklenen bir hayat. Gecikmeli Ankara treniyle gelen -adını bile bilmediğimiz- kadın otelde bir gece kalır ve Zebercet'in de, Anayurt Oteli'nin de sessiz akıp giden günlerinin içeriğ "Ne ölü, ne sağ" bir yaşamın kahramanı Zebercet. Gözünü ilk açtığı ve yaşadığı Anayurt Oteli'yle aynı kaderi paylaşıyor: Birbirine benzeyen geçici ilişkilerle geçen günler, yalnız ve tek başına sürüklenen bir hayat. Gecikmeli Ankara treniyle gelen -adını bile bilmediğimiz- kadın otelde bir gece kalır ve Zebercet'in de, Anayurt Oteli'nin de sessiz akıp giden günlerinin içeriği değişir. Küçük ayrıntıların tekdüze şaşmazlığında nerdeyse takıntılarla sürüklenen bir yaşamın öfkesi de, çaresizliği de büyük oluyor. Türk edebiyatının unutulmaz bir tipi ve unutulmaz bir mekanı.
I WANT TO READ THISThe Museum of Innocence by Orhan Pamuk , Maureen Freely (Translator)
“It was the happiest moment of my life, though I didn’t know it.” So begins the new novel, his first since winning the Nobel Prize, from the universally acclaimed author of Snow and My Name Is Red. It is 1975, a perfect spring in Istanbul. Kemal, scion of one of the city’s wealthiest families, is about to become engaged to Sibel, daughter of another prominent family, when “It was the happiest moment of my life, though I didn’t know it.” So begins the new novel, his first since winning the Nobel Prize, from the universally acclaimed author of Snow and My Name Is Red. It is 1975, a perfect spring in Istanbul. Kemal, scion of one of the city’s wealthiest families, is about to become engaged to Sibel, daughter of another prominent family, when he encounters Füsun, a beautiful shopgirl and a distant relation. Once the long-lost cousins violate the code of virginity, a rift begins to open between Kemal and the world of the Westernized Istanbul bourgeosie—a world, as he lovingly describes it, with opulent parties and clubs, society gossip, restaurant rituals, picnics, and mansions on the Bosphorus, infused with the melancholy of decay—until finally he breaks off his engagement to Sibel. But his resolve comes too late. For eight years Kemal will find excuses to visit another Istanbul, that of the impoverished backstreets where Füsun, her heart now hardened, lives with her parents, and where Kemal discovers the consolations of middle-class life at a dinner table in front of the television. His obsessive love will also take him to the demimonde of Istanbul film circles (where he promises to make Füsun a star), a scene of seedy bars, run-down cheap hotels, and small men with big dreams doomed to bitter failure. In his feckless pursuit, Kemal becomes a compulsive collector of objects that chronicle his lovelorn progress and his afflicted heart’s reactions: anger and impatience, remorse and humiliation, deluded hopes of recovery, and daydreams that transform Istanbul into a cityscape of signs and specters of his beloved, from whom now he can extract only meaningful glances and stolen kisses in cars, movie houses, and shadowy corners of parks. A last change to realize his dream will come to an awful end before Kemal discovers that all he finally can possess, certainly and eternally, is the museum he has created of his collection, this map of a society’s manners and mores, and of one man’s broken heart. A stirring exploration of the nature of romantic attachment and of the mysterious allure of collecting, The Museum of Innocence also plumbs the depths of an Istanbul half Western and half traditional—its emergent modernity, its vast cultural history. This is Orhan Pamuk’s greatest achievement.
I WANT TO READ THISOğullar ve Rencide Ruhlar by Alper Canıgüz
"Beş yaş insanın en olgun çağıdır; sonra çürüme başlar. Ben Alper Kamu, birkaç ay önce beş yaşına bastım. Doğum günüm yaklaşırken vaktimin büyük kısmını pencerenin önünde, dışarıdaki insanları izleyerek geçiriyordum. Hızlanarak, yavaşlayarak, türlü sesler çıkararak ve bir yerlere bakarak yaşayıp gidiyorlardı. Bür gün onlardan biri haline geleceğimi düşünmek beni hasta ediyo "Beş yaş insanın en olgun çağıdır; sonra çürüme başlar. Ben Alper Kamu, birkaç ay önce beş yaşına bastım. Doğum günüm yaklaşırken vaktimin büyük kısmını pencerenin önünde, dışarıdaki insanları izleyerek geçiriyordum. Hızlanarak, yavaşlayarak, türlü sesler çıkararak ve bir yerlere bakarak yaşayıp gidiyorlardı. Bür gün onlardan biri haline geleceğimi düşünmek beni hasta ediyordu. Ne yazık ki bundan kaçış yoktu. Zaman acımasızdı ve ben hızla yaşlanıyordum. Hayatımdaki tek iyi şey artık anaokuluna gitmek zorunda olmayışımdı. Zarardan kar. Uzun süre annem ile babama anaokulunun bana göre bir yer olmadığını anlatmaya çalışmıştım aslında. Bütün rasyonel dayanaklarıyla. Hiçbir işe yaramamıştı maalesef. İlla ki uykumda kan ter içinde tepinmek, servis minibüsü kapıya geldiğinde küçük çaplı bir sinir krizi geçirmek gibi yöntemlere başvurmam gerekecekti derdimi anlamaları için. Kepazelik. İnsanı kendinden utandırıyorlardı." Alper Canıgüz, kıvrak ve sürükleyici diliyle, beş yaşındaki bir çocuğun içine düştüğü bir hikayeyi anlatıyor. Yaşının avantajıyla her yere girip çıkan, hem filozof hem fırlama bir oğlan... Hikayeyi ve "karakteri" çevreleyen semt hayatı ve mahalle atmosferi de, bizzat karakter kazanıyor anlatıda... Polisiye, fantastik ve mizahi edebiyatın tatlarını ustaca kaynaştıran, olağanüstü özgün, çok iddialı bir kitap.
I WANT TO READ THIS